İbadethane bireylerin, cemaatlerin, toplumsal kesimlerin bir araya gelip, bağlılık hukukuyla, saygı, sevgi içinde dinsel-inançsal görev ve sorumluluklarını yerine getirdikleri alanlar-yapılardır. Bunun adı Cami olur, Kilise olur, Sinagog olur, Cemevi olur; hiçbir önemi yoktur. İbadet yapılan her yer ibadethanedir.
Her toplumsal varlık kendisine ait yapılarda ibadetlerini yapar. Nedeni ise farklı farklı kültürel, felsefi, gelenek ve görenek anlayışlarına sahip olmalarıdır.
Bu nedenle inanç toplumlarının ibadet etme biçimi ve ritüeller bakımından gerçekleştirdikleri törenlerin birbirine benzemesini beklemek veya farklı oldukları için benzetmeye çalışmak beyhude bir çabadan öte değildir.
Nitekim ülkemizde yaşayan toplumlar farklılıklarıyla bir zenginliktir. Hem inanç, hem kültür, hem de gelenek ve görenekler açısından tam bir mozaik görüntüsündedir. Bu güzellik, Alevisi-Sünnisi, Türk’ü-Kürt’ü-Arap’ı, Hıristiyanı-Musevisiyle bizimdir. Kimsenin kimseyi inancından, dilinden, renginden dolayı ötelemeye, yargılamaya veya değiştirmeye hakkı yoktur. Tanıyıp, kabul etmek insani bir erdemdir. O kadar!
Bin yıldır Anadolu toprakları nice medeniyetlere, nice toplumlara ev sahipliği yaptı. 10. yüzyıldan itibaren bu topraklarda ev sahipliği yapan Rum Erenleri, evliyalar, enbiyalar barış ve kardeşlik mayasıyla irşad faaliyetlerini sürdürerek toplumsal birliği sağladılar.
Siyasi iktidarlar kargaşadan, zulümden beslendikleri için bugün olduğu gibi her dönemde bu birliği bozmak için insanlarımızı nifak tohumlarıyla zehirlediler. Kardeş kanı döktürdüler.
Yaşadığımız yüzyılda nice katliamlara-soykırıma maruz kaldılar. Sivas’ta, Maraş’ta, Çorum’da, Sivas-Madımak’ta, Malatya’da, Gazi-Ümraniye’de, Gezi’de hepimizin gözü önünde katliamlar yapıldı.
Günümüzde de bu zihniyetin siyasi temsilcisi olan AKP-MHP iktidarı sinsi yöntemlerle çalışmalarını aralıksız sürdürmektedir.
Son günlerde halkımızın gündemini meşgul eden “ÇEDES Protokolü” ve “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” dedikleri dinci, anti laik ve bilim düşmanı müfredat programıyla gençliğimizi dinci-kinci bir afyonla zehirlemenin yolunu açtılar.
Bu da yetmiyormuş gibi Kültür Bakanlığı bünyesinde kurdukları ucube “Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı” aracılığıyla Kızılbaş Alevi toplumuna yeniden şekil vermeye yelteniyorlar.
Alevilere kimse şekil-şemal vermeye kalkamaz. Bu toplum şeklini almıştır ve çağlara göre de değişimi iradesiyle sürdürecektir. Alevilik diğer inançlar gibi köşeli ve katı kurallı değildir.
Alevilik statik değil, dinamik bir inançtır.
Alevilik, ilerici, çağdaş bir inançtır.
Alevilik, okunacak en büyük kitap insandır der.
Alevilik, düşünen, düşüncesini özgürce ifade eden, soran, sorgulayan birey yetiştiren bir inançtır.
Alevilik dini zincirlemeyen, güncelleyen bir inançtır.
Alevilik, batıni, felsefi, Hüseyini bir inançtır.
Alevilik muhabbet dilidir, dinidir.
Kabe’si gönüldür; Dini sevgidir!
Aleviler çağa ve toplumsal değişimlere göre bilimin ışığında kendine şekil verecek kadar yetkindir. Dün köylerde cem ibadetini yaparken mekanın neresi olduğunun nasıl ki bir önemi yok ise bugün de öyledir. Aleviler için üç can bir cemdir; mabedi evrendir.
Kimse kalkıp “Cemevi ve cemevi unsurları” olan mekan tespit etmeye, aramaya kalkmasın. Aleviler bir mekana Cemevi dediyse, bunu kimse ama kimse değiştiremez.
Siyasal İslamcı, ilahiyatçı bir kadro tarafından yönetilen Cemevi Başkanlığı’nın başkanı olan şahsiyet “Cemevlerine Mescid de yapılsın” diyecek kadar cahil bir kişiliktir. Yarın maaşa bağlayıp, atayacakları “Dede” kılıklı şahsiyeti imamlaştıracakları gün gibi aşikardır. Bu zihniyetten doğru bir iş beklenmez.
Dolayısıyla Aleviler, bu yapıdan hiçbir şey beklemiyor.
Aleviler sadece bu gerici başkanlığa “gölge etme, başka ihsan istemez” diyor.
Aleviler, nasıl ki Avrupa devletleri din için bir bütçe ayırmıyorsa; bizim devletimizin de din hizmetlerine bütçe ayırmasını istemiyor. Laiklik ilkesi zaten bunu öngörüyor. Bir bütçe ayrılacaksa laik, demokratik ve bilimsel eğitime, halk sağlığına, yurttaşın barınma ihtiyacına bütçe ayrılsın diyor.
Anayasamızın 12. Maddesi’nde belirtildiği gibi temel ve eşit haklar kimsenin seçim veya onayına tabi olmayan, doğuştan gelen “dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez” haklardır. Bu hakkın diğer toplum kesimleriyle birlikte Alevilere de verilmesi artık zorunluluktur.
Aşkı muhabbetle…
GÜNDEM
01 Kasım 2024SPOR
01 Kasım 2024GÜNDEM
01 Kasım 2024SPOR
01 Kasım 2024SPOR
01 Kasım 2024GÜNDEM
01 Kasım 2024GÜNDEM
01 Kasım 2024