Genco Erkal gitti, davası hala Yargıtay’da…

AK Parti’nin büyük sanatçı diye milletvekili yaparak, TBMM’ye taşıdığı Bahadır Yenişehirlioğlu, sokak hayvanlarına ilişkin kanun görüşülürken, kürsüde “Sahipsiz köpekler” dediği an eliyle muhalefet sıralarını gösterdi.

Sonradan özür dilese ne yazar, dilemese ne.

Bugünkü kariyerini TRT 1’de yayınlanan ‘Payitaht Abdülhamit’ adlı propaganda dizisine borçlu olduğu için, saraydaki mevkisini iktidara yılışarak koruyacağını bilen bütün soytarılar gibi, muhalefete ne kadar küfrederse sahipleri tarafından o kadar el üstünde tutulacağını düşünüyor.

Derdi, başı boş köpeklerin insan hayatına verdiği zarar da değil aslında. Bütün derdi ‘helalinden’ iki milyon TL’lik marka saatler takabildiği ‘lüküs’ hayatını sürdürmek.

Canlandırdığı Sultan Abdulhamit’in başkatibi ve sırdaşı Tahsin Paşa yokluk içinde ölürken, şöhretini bu namuslu Osmanlı bürokratına borçlu Yenişehiroğlu’nun servet deryasında yüzmesi sözde torunlarının payitahta attığı en büyük kazık değil mi?

Öyle iktidara böyle sanatçı yaraşır.

AK Parti, Genco Erkal’ı tercih edecek değildi ya…

Erdoğan, başsağlığı dilemedi

Büyük Türk tiyatrocusu Genco Erkan, dün kansere yenik düştü ve 86 yaşında aramızdan ayrıldı. Suudi Kralı ve İran Cumhurbaşkanı’nın arkasından milli yas ilan eden Erdoğan, Erkal için başsağlığı dilemedi.

Ve zaten…

Diğer bütün muhalifler gibi hasmı gördüğü Erkal’ın hakaretten ceza alması için elinden geleni yaptı.

Üç tweet, bir dava

Erkal’a ikisi 2016, biri 2020 yılına ait üç ayrı tweetinden ötürü cumhurbaşkanına hakaretten İstanbul 16. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı.

Savcılık 2016’da iletilen ihbarı beş yıl sonra işleme koymuş ve Erkal'ın twitter hesabında geriye dönük tarama yapıp üç tweetini seçmişti.

O tweetler şöyle:

7 Haziran 2016: Ailenin çocuk doğurup doğurmayacağına karışacağına diplomayı ortaya bir koy bakalım. Arkadaşın rektörden de olsa, sahte de olsa görelim şunu.

16 Kasım 2016: Başkanlık sistemi yetmez. Türk usulü çobanlık sistemi olsun.

16 Ağustos 2020: 'Erdoğan, Ayder Yaylası'nda 2022'ye kadar çalışmanın bitirilmesini hedefliyoruz.' Eyvaaah, güzelim doğa harikası Ayder Yaylası'nı bitirmeye karar vermiş. Parmağının değdiği yeri beton edip kurutuyor.

Erkal, ifadesinde, 60 yıldır politik tiyatro yaptığını ve hakaret etmediğini belirterek, şöyle dedi:

“Hiçbir zaman hakaret yoluna başvurmadım. Bunu kendime yakıştırmam. Ben cumhurbaşkanlığı sistemine, çevre katliamlarına, laik bir ülkede sürekli din olgusunun siyasi malzeme olarak kullanılmasına, ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına, insanların düşünceleri nedeniyle hapis yatmasına ve yoksulları daha yoksul kılan düzene karşıyım.”

İddianamede bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası istendi. Suç aleni ve zincirleme şekilde işlendiği gerekçesiyle cezanın artırılması talep edildi.

İstanbul 16. Asliye Ceza Mahkemesi, beraate hükmetti. Erdoğan’ın avukatı Ahmet Özel itiraz etti.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Ceza Dairesi, 4 Mayıs 2023’te itirazı reddeti.

Özel, 26 Mayıs 2023’te temyize gitti.

Diploma sormak hakaretmiş

Özel, itiraz dilekçesinde, Erdoğan'a diploma sormanın hakarete girdiği iddia edilerek, şöyle dedi:

"Cumhurbaşkanının diploması ile ilgili örtülü sorgulama ve oluşturulmak istenen şaibeler alaycı, tahfif edici bir üslup ile yapılmakta olup eğitimsizlik ve dolaylı imaları barındırarak hakaret kapsamındadır."

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne çobanlık nitelendirmesinde bulunmanın hakaret olduğunu ileri sürdü.

Erdoğan’ın avukatı bu tuhaf görüşü şöyle gerekçelendirdi:

“Çobanlık meslek olsa dahi toplumda övgü nitelemesi değildir.‘Dağdaki çobanla benim oyum bir mi’ ve benzeri benzetmelerle seçkincilik yapıldığı izahtan varestedir. Çoban mesleklerin ve mefhumların düşüğü olarak sınıflandırılmıştır. Tesisatçılık, mühendislik, çobanlık gibi sıralamada beyan edildiği takdirde hakaret ve aşağılama kapsamında sayılmayan bir ifade pekala müstakilen sıfat olarak birine ait kılınarak kullanıldığında hakaret kapsamındadır.”

Erkal’ın avukatı Turgut Kazan, itirazda dayanak olarak gösterilen üç Yargıtay kararından birinde Erdoğan’a “Şerefsiz / çalıp çırpan biri” suçlamasının yöneltildiğini belirterek, “O eylemlerin müvekkilimizin dile getirdiği eleştirilerle benzerliği yoktur” diyor. Kazan, çobanlığın hakaret sayılmasına karşı çıkarak, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e “Çoban Sülü” denildiğini, O’nun da bu sözü gülerek karşıladığını hatırlatıyor. Aynı şekilde Erdoğan’ın “Çobanlık felsefesini anlamayan insan yönetemez, ben de çobanım” dediğini söylüyor.

Dava hala Yargıtay’da

Cumhurbaşkanı’nın avukatının dilekçesi hala Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin önünde bekliyor.

Genco Erkal vefat ettiği için davası düşüyor.

Haliyle hakkındaki beraat kararı kesinleşmemiş oluyor.

Erdoğan, Türk tiyatrosunun büyük ismini, 86 yaşına merdiven dayadığı ve kanserle boğuştuğu günlerde bile mahkum ettirmek için uğraştı.

Erkal, Cumhurbaşkanı’na diplomasını sorduğu için hakaretten yargılanırken; Yenişehirlioğlu’nun muhalefete “Başı boş köpekler” diye hakaret etmesi az bile sayılır.

“Sürtük” de diyebilirdi, “Çürük” de.

“Cibiliyetsiz, karaktersiz, haysiyet fukarası, sefil, kan emici ve eşkiya” da diyebilirdi.

Ne de olsa…

Düşünce ve ifade hürriyeti sayılıyor.

Erkal, “Parmağının değdiği yeri beton edip kurutuyor” derken, yalnızca Ayder Yaylası’nı kastetmiyordu sanırım.

TBMM kürsüsünden başlayarak, parmaklarının değdiği her yer kuruyor.

İsrail ile savaş başı açık kadınları kovalamaya benzemez!

İsrail, Gazze’de uyguladığı devlet terörünü İran’a taşıdı. Çiçeği burnunda İran Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan’ın yemin törenine katılmak üzere Tahran’a davet edilen Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye, misafir edildiği konuta yönelik saldırıda bir korumasıyla birlikte öldürüldü.

Saldırının İran’a komşu bir devletin topraklarından düzenlenmiş olabileceği ileri sürülüyor.

İsrail, henüz üstlenmedi.

Ancak bütün işaretler MOSSAD’ı gösteriyor.

Nükleer silah sahibi olmakla övünen İran’ın karizması ağır bir çizik yedi. İran’ın, başkentine davet ettiği Hamas liderini korumaktan aciz olduğu ortaya çıktı.

Üstelik vurulan yer, Devrim Muhafızları Ordusu’na ait gaziler eviymiş. Ukrayna’ya ait yolcu uçağını savaş uçağı sanıp düşüren ve 176 yolcunun ölümüne yol açan Devrim Muhafızları’nın komşu ülkeden fırlatılan füzeyi saptayamamış olmasına şaşmamak gerek. Eh, İsrail ile mücadele, başörtüsünü açan kızları kovalamaya benzemiyor ne de olsa.

İran, deyim yerindeyse, kağıttan kaplan…

Hatırlayacaksınız.

Cumhurbaşkanı’nı ve Dışişleri Bakanı’nı arızalı bir helikoptere bindirip kazadan sonra saatlerce enkazına ulaşamayan bir devlet, Hamas’ın liderini korusa tuhaf olurdu zaten.

Şimdi hem Ayetullah Hamaney hem Pezeşkiyan, intikam yeminleri ediyor. Yahu siz, İsrail tarafından vurulan General Kasım Süleymani’nin intikamını hala alamadınız; İsmail Haniye’nin hesabını nasıl soracaksınız?

İran’dan İsrail’e SİHA atarak mı?

Naklen yayında gördük.

İran’ın SİHA’ları ve füzeleri İstanbul’un meşhur Mecidiyeköy-Tuzla otobüsü gibi, atıldıktan saatler sonra İsrail’e vardı. Birçoğu yere düşmeden havada vuruldu. İsrail, can kaybı bile yaşamadı.

Filistin hamaseti

İsrail saldırısı İran açısından bir rezalet olmakla birlikte İslam dünyası açısından da utanç verici bir itibar kaybı yarattı.

Hamas lideri Haniye’yi İran’da öldürdüğü gün Hizbullah’ın ikinci adamı Fuat Şükrü’yü Lübnan’da vurdu.

İsrail karşıtı ya da Filistin yanlısı hamasetle iç kamuoyunu ve kendi kitlesini konsolide eden, muhaliflerini İsrail ajanı olmakla suçlayan iktidarlar çaresizlik içinde…

Birkaç gün önce Erdoğan, “Karabağ’a girdiğimiz gibi İsrail’e de gireriz” derken, Gazze meselesindeki acziyetini örtmek, Yeniden Refah Partisi’nin yıpratıcı muhalefetine ve eleştirilerine karşı kitlesini tutmak istiyor.

İsrail’e girecek kadar gücünüz varsa Süleyman Şah’ı alın gelin.

Erdoğan’ın tehdidi, İsrail’in devlet terörünü durdurmaya gücünün yetmediğinin ilanıdır.

Türkiye’nin ABD’yi arkasına alan İsrail’e askeri güç kullanması elbette düşünülemez. Ülkemizin Filistin’i korumak gibi dış bir politikamız ve ödevimiz yoktur. Arap devletleri kıllarını bile kıpırdatmazken İslam aleminin fedaisi Türkiye mi olacak?

Çatışmaların son bulması için en doğru yöntem, İsrail üzerinde diplomatik baskı kurmaktı. Ancak AK Parti, İsrail ile ilişkilerini dondurduğu için diplomatik etki olanakları da ortadan kalktı.

Tam da bu yüzden, İsrail karşıtı söylem ve Filistin hamasetinin Gazze’deki mazlumlara tırnak ucu kadar faydası yok.

İsrail’e girecektiyseniz, niçin Gazze bombardıman altındayken ticareti durdurmadınız?

İsrail, 1967 yılındaki Altı Gün Savaşı’nda Arap dünyasını dize getirmişti.

Bugün bütün İslam dünyasına meydan okuyor.

Türk yetkili: Haniye Katar’da olsa öldüremezlerdi

Vaktiyle Katar’da görev yapan bir Türk yetkili Hamas’ın lideri İsmail Haniye’yi Doha’daki villasında ziyaret ettiği günü anlatırken, bana şöyle söyledi:

“O an şöyle düşünmüştüm: Amerikan üssünden bir füze inecek, hep beraber şehit olacağız ve el ele cennete gideceğiz.”

O füze neden Doha’da değil de Tahran’da indi?

Haniye’yi Katar’da vuramazlar mıydı?

Türk yetkilisi “Vuramazlardı. Katar’da olsaydı yaşıyor olurdu” diyor.

Haniye’nin korunaklı bir villada kaldığını, Katar istihbaratı ve Filistinli bir ekip tarafından korunduğunu, sürekli araç değiştirdiğini ve nereye gittiğinin gizlendiğini vurguluyor.

Geçen yıl İsrail’in Katar’da Hintli sekiz eski deniz subayından hücre kurup Haniye’ye yönelik suikast hazırlığı yaptığını kaydeden Türk yetkili, şöyle diyor:

“Ancak yakalandılar. Haklarında idam kararı verildi. Sonradan Katar, Hindistan ile gaz anlaşması karşılığında casusları bıraktı. Hindistan Başbakanı Modi, Katar’a gelerek özür diledi. Anlaşmayı imzalayıp casusları aldı ve gitti.”